1873 Aralık… Bir sonbaharda rabbimin vatanıma, ümmetime armağan ettiği bir bahar… Son baharda bahar gelir mi? Peki bahar sadece bir mevsim mi? Gönüllerin de bir baharı yok mudur?
Vardır. Sadece mevsim değil gönüllerin de baharı, yazı, kışı olur. Hele ki gönüllere gelmiş olan maneviyat dünyasının ışığı “Mehmet Akif Ersoy” ise sonbaharda da bahar gelebilirmiş demek ki.
Evet sen ki memleketimin sonbaharında bir bahar gibi geldin. Solmakta olan memleketimin çiçeklerini ne güzelde canlandırdın. Sadece çiçeklerini mi? Bir de batının zulmünden usanmış milletin gönlünde imanın gücünü uyandırdın. Sahi nerden geliyordu bu maneviyatının kaynağı? Baban müderris Tahir Efendi yüreğine ekmiş olmalı ilk İslami tohumları. Toprağın da o denli zengin olacak ki ekilen tohumlar bu gün vatan şairimiz “Mehmet Akif Ersoy” diye gönüllerde taht kurmuş bir zat-ı muhterem olmuş.
Maneviyatının güzelliği lisanına yansımış. Öyle ki dilinden dökülen her nağme birer dua çiçeği olmuş müminlere. Öyle çiçekler açtı ki baharınla, unutan bizi hatırlattı bizlere. Bağrımızı yardı geçti satırların, uyandırdı o iman coşkusunu yüreklerimizde. Haykırdın!
Bunca zamandır uyudun, kanmadın;
Çekmediğin kalmadı, uslanmadın.
Çiğnediler yurdunu baştan başa,
Sen yine bir kere kımıldanmadın!
Ninni değil dinlediğin velvele…
Kükreyerek akmada müstakbele,
Bir ebedî sel ki zamandır adı;
Haydi katıl sen de o coşkun sele.[1]
Öyle ki kökü vatan toprağımın zenginliğiyle boy vermiş bir çınara döndün. Vatanımı saran kötü mevsimlerde kökümüzün gücünü hatırlattın. Topraklarımızı saran kötü sarmaşıklar Bursa Orhan Gazi türbesine kadar gelince ağladın “Bülbül”e ağıt yaktın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN’ın!
Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem-gâhında nâ-mahrem…
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem![2]
Duydu ağıtlarını ecdadının evlatları, siper etti düşmana o iman dolu kalpleri. Sen ki; fikir oldun akıllara, gübre oldun dallarını yeni salan fidanlara. Köklerimize indi nağmelerin. Çiçek açtırdın yavan topraklarda. Ve ışık oldun milletime, vatanı kara sislerin sarmış olduğu o yıllarda. O ışık ki dört elle vatan toprağına sarılmayı öğretti halka. Ve sarıldık. Bedeli her ne olursa bırakmadık, nice canlarımızı etmiş olsak da feda. Savaştık varımız iman, yoğumuz kurşunla. Sonra kan ağlarken bu vatan, sen teselli oldun yaramıza ve yine en güzel sen anlatabildin şehitlerimizi;
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.[3]
Bu toprakların asil evladı! Yüreği kadar mert, cüretkar üslubuyla yerin dibine gömerdi düşmanı. Bu kadar uyumlu kafiyeyle, bu kadar gerçeği ortaya koyan anlatım başka hangi yüreğin harcı olabilir? Su misali akan şu zaman ne şairler ağırladı ama kimisini unutulmamak üzere yüreklerde çakılı bıraktı. Sen gibi şairin varlığının verdiği o değerden zaman bile nasibini aldı. Sesimiz oldun. Milletimin gönül sesi. Herkesin yüreğinin kuytusunda duran o imanın gücünün sesi. Öyle güzel bir güç ki sonunda elde ettik ilelebet zaferi. Ve yine senin nağmelerinle mühürledik gelecek neslimize bu galibiyeti. Öyle ki asırlar boyu dilden dile okuyoruz “İstiklali”.. Hem de ilk günkü gibi;
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal![4]
[1] Mehmet Akif ERSOY “Uyan” Şiiri
[2] Mehmet Akif ERSOY “Bülbül” Şiiri
[3] Mehmet Akif ERSOY “Çanakkale Şehitlerine” Şiiri
[4] Mehmet Akif ERSOY “İstiklal Marşı” Şiiri
“Sadece mevsim değil gönüllerin de baharı, yazı, kışı olur.”🫠🫶🏻
Vatanı bu denli anlatılabilirdi tebrik ederim ceylan hanım👏🏻🤗