Kıymetli okuyucularım, Allah’ın selamı hepimizin üzerine olsun. Bir süredir yazılarımızda din ve felsefe konularını işledik. Ancak bundan sonraki dönemde tefsir bağlamında ve ayetler ile güncel yorum ekseninde yazılarımızı oluşturacağız. Metodumuz, ayet ayet bir meal ya da tefsir değil, her sureden seçili ayetler üzerine yorum yapma ve ayeti bağlamından koparmadan nasıl anlayabileceğimizi ifade etmektir. Hedefimiz, ayetleri günümüze taşıyacak pratik yorumlarla hayatımıza rehber kılabilmektir. Gayret bizden, başarı Allah’tandır.
FATİHA SURESİ: Mushaf’ta ilk, nüzulde 5. suredir. Hz. Peygamberimize (s.a.v.) Mekke döneminde bir bütün olarak inmiştir. Kur’an’ın başlangıcı ve bir özeti gibidir. Birden çok isme sahip olan surenin hadislerde geçen isimleri “Fatiha, Sebu’l-Mesani ve Ümmu’l-Kitab” dır.[1]
Meal:
Bismillahirrahmânirrahîm ﴾1﴿ Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah’a mahsustur. ﴾2-4﴿ (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. ﴾5﴿ Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. ﴾6-7﴿[2]
Yorum:
Fatiha Suresi adeta tevhit inancının bir girişi ve kapısıdır. Bu bağlamda biz Fatiha Suresini ele alırsak, aslında ilk ayetleri tevhit inancının Rabbini anlatır nitelikte; sonraki ayetleri ise insanın Rabbine karşı itaati, taati ve kulluk bilinci üzerine kurulmuştur. Aynı zamanda Fatiha suresi, hiçbir nesneye kutsallık verilmemesi, hiçbir insana da beşer üstü bir kudret ve nitelik atfedilmemesi gerektiğinin en açık ifadesidir. Surenin ilk ayetinde geçen “el-hamd” kelimesi, Endülüslü İbn Atiyye ve İbn’i Cüzey’e göre hem kavli olarak hem de fiili olarak Allah’a şükür edilmesi gerektiğini ifade etmek için kullanılmıştır. Ayrıca bu ayetin anlamı, “la ilahe illallah” lafzından daha güçlü bir şekilde tevhit inancını ifade etmektedir.[3] Din gününün sahibi ifadesi kıyamet gününden haber verir.
En önemli olan ve surenin kendisinde özetlendiği ayet ise 5. ayettir. Allah, sadece kendisine kulluk etmemizi ve ondan istememiz gerektiğini ifade eder. Ancak ne yazık ki günümüzde insanlar her mecrada başkasından medet umar hale geldiler. İlk ve tek çalmamız gereken kapıyı bazen hiç çalmıyor, bazen ise en sona bırakıyoruz. İslam’ın adaletiyle övünüp birbirimize haksızlıklar yapıyoruz. Bir işe girmek veya pozisyon değiştirmek için binlerce kişinin hakkına girebiliyoruz. Sonra da WhatsApp durumlarımıza “rızkımı veren hüdadır, kula minnet eylemem” gibi iddialı cümleler yazmaya kendimizi ehil görebiliyoruz. İnsanlardan bazıları ise şöyle söylemekte: “Ben torpil yapmasam başkası yapar, en iyisi ben yapayım” veya “Bu torpil değil, sadece güvenilir ve tanıdığımız insan girsin ki güvenlik korunsun” ya da “Uzayan kol bizden olsun” vb. birbirinden aciz ifadelerle İslam’ın içinden geçip cahiliye taassubuna ve asabiyet anlayışına tekrar döndük. Ama şu an sorsalar, herkes yönetenleri Hz. Ömer (r.a.) adaletiyle görmek ister. Ey insanlar! Unutmayın, nasıl inanırsanız öyle yaşarsınız; nasıl yaşarsanız öyle yönetilirsiniz. Değişim her şeyden önce kendimizden başlamalıdır. Nasıl Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) bu yola tek çıktı, biz de bu döneme artık onun izinde ve çağın gereksinimlerini de dikkate alarak çıkmalıyız. Bizler 4-5 asır geri kalmış bir medeniyetin garipleriyiz. Eğer garipliğimizi yiğitliğe çevirmek istiyorsak, hayatımızı bir asalak gibi değil, çaba ve gayretle geçirmeliyiz. Az uyumalı, az tüketmeli, az eğlenmeli ve çokça gayret etmeliyiz. Çobanımızdan alimimize kadar elimizden kitapları düşürmeden, adaleti, liyakati, çaba ve gayreti bırakmadan uğraş vermeliyiz. Ey kayıp mirasın varisleri, artık geçmişle ve atalarla övünmek yerine, onların izinden adım adım giderek onları ve gelecek nesillerimizi şereflendirmeli, gururlandırmalıyız. Sağcı-solcu, Alevi-Sünni, Kürt-Türk-Arap ve şimdi de cinsiyet vb. ayrımlarını bırakıp, topyekûn bir dirilişin sarp zorluklarına kendimizi esirgemeden girişmeliyiz.
Eğer bu melankonik hal bizim üzerimizden kalkmazsa ya da kaldırmazsak, kendilerine nimet verilenlerin (Nisa 59 bk.) yoluna değil, gazaba uğrayanların (Yahudiler) ve sapkınların (Hıristiyanlar) yoluna düşeriz.
[1]Hayreddin Karaman, Kur’an Yolu: Türkçe Meâl ve Tefsir. 3 (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı, 2007), 53.
[2]https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-1/fatiha-suresi-1/ayet-1/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1
[3]Hasan Elik – Muhammed Coşkun, Tevhit mesajı: Özlü Kur’an Tefsiri (İstanbul: M.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, 2015), 35-36.