Tüm insanların ortak düşüncesi belki de idealitesi olan kardeşçe yaşama ülküsü aslında ilk var olduğumuz tarihlerden yani Hz. Adem (a.s.) zamanından beri içimizde bir yerlerde vardır. Ama ne tuhaftır ki bu kardeşlik dayanışmasını bir türlü rayına oturtup güzel bir yaşam dairesi içerisinde yaşamayı beceremedik. Her birimizin bildiği bir gerçek olan içinde bulunduğumuz bu kısacık fâni dünyada bizleri yoktan var eden bize ilahi bir imtihan ikram eden Mevlamızın gözetiminde yaşıyoruz. Ne acıdır ki sadece üç gün olan yani dün, bugün ve yarın diye tabir ettiğimiz bu dünyada yaşadığımızı bile bile en yakınımız olan kardeşlerimizi dahi benlik duygularımıza kurban ediyoruz. Diğer dinlere ve inançlara mensup olan insanlardan ayrılarak İslam dünyası 2022 verilerine göre 2 milyarı aşkın bir sayıya sahip. Bu sayısal göstergelerin dışında azlık yada çokluk kavramlarından bağımsız olan ve sadece bize ait olan bir kavramımız mevcut; Ümmet ve ümmet bilinci.!!!
Evet, ümmet kavramından bahsediyoruz. Peygamber efendimiz’in (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye olan hicret olayları gerçekleştikten sonra ensar ve muhacirleri birbirleri arasında kardeşlik ipiyle sımsıkı bağladığını bildiğimiz ise ayrı bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Hatta cahiliye döneminde siyahilerin sadece köle olarak teşhir edildiği ve kullanıldığı o karanlık günlerin ardından ümmet bilinciyle ortaya inci edasıyla çıkmış olan Bilâl-i Habeşi efendimiz diye bir kardeşimiz doğuyor.
Ta ki o dönemlerden şu gününüze kadar süregelen İslami temelle kurulmuş yada İslami çerçevede kurulmuş olan devletler. Halkının büyük bir çoğunluğunun müslümanlardan olduğu ya da içerisinde müslümanların olmuş olduğu devletler kurulmuştur. Bu kurulmuş olan devletler ise İslam’a bakış açıları itibariyle ümmet bilincini günümüz şartlarında ya olumlu ya da olumsuz olarak etkilemişlerdir. Dediğimiz gibi ümmet bilinciyle ayakta kalan toplumların benlik duygusundan çok, bizlik ve birlik duyguları gelişmiştir. Lakin ne yazıktır ki tekrar etmem de fayda var diye düşünüyorum. 2022 verileriyle 2 milyarı aşkın bir ümmet dünyasında açlıktan ölen, susuzluk sebebiyle sabahı göremeyen, ihtiyaç sahipliği çok uç seviyelere dayanmış ve sonunda ise Allah’tan ölümü dileyen kardeşlerimizin dışında sadece kendini düşünen, batı kültüründe yer alan özellikleri kendi kültürüymüş gibi kabul eden, sadece kendi hakkını hak olarak gören kardeşlerimizde mevcut maalesef.
Şimdi düşünelim ümmet bilinci gelişmiş bir İslam dünyası bekleyen mi olmalı yoksa beklenilen mi… Aslında cevabı çok açık olmasına rağmen biz hâlâ benlik duygumuza o kadar çok kapılmış hatta o bencillik kuyusunda o kadar derinlere dalmışız ki kendimizden başkalarını göremez hale gelmişiz maalesef. Rızık endişesi sebebiyle ise hayatlarımız ve hayallerimiz materyalist bir yönde ilerlemeye devam etmeye başladı ki eğitim ve fedakârlık kavramlarından bahsetmiyorum bile. Çünkü fedakârlık kavramı gelişmiş bir ümmet bilincinde benlik kaygısı oluşmaz. Hâlbuki bizler ırksal kimliklerimizden önce müslümanız ve müslümanlığımızı da her ortam örnek olacak şekilde göstermekle mükellefiz. Üstümüzde ki mükellefiyetlik hali o kadar mükemmel ki adeta önce kardeşim alsın ben almasam da olur, daha çok bilgi öğrenmem lazım hatta bir çok alanda kendimi geliştirmeye devam etmem lazım ki insanlara daha faydalı olabileyim, Allah’ın sessiz kulları olan hayvanata daha fazla hoş görülü olayım çünkü aynı dünyayı paylaşıyoruz tevazusu ve bakış açısıyla yaşam kalitemizi ve ruhsal dinginliğimizi kazanmış bir sürece girmiş oluyoruz. Çünkü bu bilinçle beraber Rabbim bizlerden hiç bir zaman yardımını esirgemiyor, üstelik en olumsuz şartlara rağmen hiç ummadığımız şartlarda, yepyeni gelişmelerle karşı karşıya kalabilme nimetini bizlere bahsetmiş oluyor. Sonunda da “Elhamdülillah” diyerek örnek bir şahsiyet olma yolunda ilerlemiş oluyoruz inşallah.
Hayatımızın her safhasını örnek bir müslüman şahsiyet olma fikriyâtıyla geçirebilmeyi ve uygulayabilmeyi Rabbim bizlere ihsan buyursun. Amin…
Selametle…