Bütün eylemlerin değerini yitirdiği bir zaman diliminden geçip hayata yeniden dönmeye çalışmak ne zormuş. Dünya meğer sevdiklerinle kamil ve güzel, anlamlı ve değerli imiş.
Acının bu denli yakıcı olduğunu bilmek için, yakından yaşamak lazımmış. Yoksa acılar da, hüzünler de, hatta sevinçler de hep başkasının oluyormuş…
Rabbim, Bakara Suresi 156. ayette; “Onlar ki kendilerine bir musibet dokunduğu zaman, ‘Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve biz ancak O’na dönüyoruz.’ derler.” buyurur.
Yukarıdaki ayete er geç muhatap olmak hepimiz için en tabii ihtimal. İnsanız çünkü. İnsan olmak, zayıf olmak, hastalanmak, ayrılmak, ölmek gibi ihtimalleri hep içinde taşır. Her ne kadar hoşlanmasak ve beklemesek de hayatın sürprizleri içerisinde ne gamlar, hüzünler, mutluluklar, sevinçler gizlidir.
Bizim oralarda “Gelin girmeyen ev olmuş da, ölüm girmeyen ev olmamış.” derler. Buna rağmen en büyük hakikat olan ölüm, bizi hep teğet geçecek zannederiz. “Ölüm kapımda kişner sabırsız bir at oldu nihayet.” diyen şair, tüm zamanların ölümle ilgili en gerçekçi hakikatini en güzel şekliyle ifade etmiştir.
Her kapıda kişneyen ölüm atı, açık olan mezarların üstünü örttürmek maksadıyla üstüne binecekleri insanları kapıda bekler durur. Zamanın aceleciliği ölüme olduğu kadar hiçbir şeye değildir. Kaç yaşında olursan ol, her ölüm erkendir. İşin yarım kalır, eşyaların sahipsiz, elbiselerin sensiz kalır. Sevdiklerinin kalbinde kocaman bir boşluk, evinde sessizlik olur.
Gerçeklik algısını kaybeden zihin, kalbine bigane kalır. Bir müddet beklersin, giden gelir belki diye. Ölüm ne garip şey deyip durursun. “Giden memnun ki yerinden.” Geri gelmez; gözün gönlün hayaline takılı, asırlar geçse de.
İşte böyle bir şey çaldı kapımızı. Ayet tecelli etti: “Her nefis ölümü tadacaktır.” (Âl-i İmran 185). Kutlu söz mucibince evimizin sevgili güzel kız kardeşini Mevla’ya tevdi ettirdi.
Hastalığı, hastane günleri, tedavileri, ümitlerimiz, gece gündüz beklentilerimiz, okumalarımız, dualarımız bizi en büyük gerçekle karşı karşıya getirdi.
Ne çok bekledik… Kemoterapiler, başka başka tedaviler, ilaçlar, ameliyatlar dualarımıza ve gözyaşlarımıza karıştı. Ne çok istedik onu; içimizde kalsın, evinde çocuklarının içinde, eşiyle aynı evde yaşlansın, ama olmadı.
Her bir safhası birçok tefekküre kapılar açtı. Ne çok fark ettik: “Ağzınızın tadını yok eden şeyi çok anın.” Hadis-i şerifini (Tirmizi, 2307). Ağzımızın tadı gitti, sevincimiz söndü, dünya gözümüzde bir pula döndü. Kederimiz yüzümüze, dilimize, yüreğimize vurdu. “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol.” (İbni Mace, Zühd, 3) kaldı dilimizde. Öyle çok söyledik ki bu cümleyi. Kardeşimi kaybedince, dünya ve içindekiler ne kadar fazla imiş dedik. İstediğini yiyemeyince, giyemeyince, evine gidemeyince dolaplar dolusu yiyecekler, elbiseler, ziynet eşyaları ne uzak ve anlamsız geldi.
Allah’ım, senin indinde geçer akçe bunlar değilmiş dedik. Güzel insan olmak niyetini kalbinde taşımak; Allah’a kul, Rasulüne ümmet olmak; inanmak, bağlanmak, korkmak, ümit etmek ne değerliymiş. İnsan inanmasa nasıl dayanabilir ki böyle bir ayrılığa, bunca hüzne, belleri kıran bu acıya?
Elbet hiçbir acı sonsuz değildir. Rabbimin lütfu; alışılır, unutulmaz. Kalbinin bir köşesinde kocaman bir özlem olarak kalır, rüyalarda buluşmak için dua eder, uyumak ve görmek istersin. Çünkü artık yapacak bir şey yoktur. Hastalık acziyet, ölüm teslimiyet olur. Allah’a açılan ellerimiz ve gözlerimiz hep yaşlı dualara bırakır yerini.
Dünya yalandır, içi hep dolandır, insan daimi dalandır.
İnsanı şeytana yenik düşüren ebedilik arzusu değil miydi? Halbuki ateş yakından yakınca, insanın kapısının önüne o yeşil örtülü tabut gelip helallik istenince, her şeyin faniliği yüzümüze çarpıp durdu.
Ne buyurdu Efendimiz (s.a.v.): “Kişiye vaiz olarak ölüm yeter.” (Taberani). Bu cümlenin üstüne ne söylesek zaid olacak.
Yaşadığınız imtihanı öyle güzel kelimelere aktardınız ki sevgili hocam, sizinle hüznü, ümidi, acıyı yaşadık. Gözyaşlarımızı tutamadık. Rabbim rahmetiyle tecelli eylesin.
Ne güzel anlatmışsınız Hocam. Hikâyeleriniz ile hem ağlatıyorsunuz, hem güldürüyorsunuz. En önemlisi de bizlere, çokça tefekkür etmeyi hatırlatıyorsunuz. İyi ki varsınız Hocam Allah size kardeşiniz ile beraber cennette kavuşmayı nasip eylesin🤲🏻 Allah hepimizi sevdiklerimiz ile beraber cennetine alsın 🤲🏻💜