Daha önce hiç, “Kimse beni sevmiyor!” diye düşündüğünüz oldu mu? Ya da birileri sizi sevsin diye uğraş verdiğiniz?
Benim oldu.
Sanırım ergenliğin de etkisiyle, bazı günler etrafımdaki hiç kimse tarafından gerçekten kabul görmediğimi düşündüm. Kimse aslında beni çok da sevmiyor, beğenmiyordu ama sırf ayıp olmasın diye yüzüme gülüyorlarmış gibi geliyordu.
Aslında hâlâ öyle.
Ancak değişen bazı şeyler de yok değil elbette. Evet, hâlâ insanlar tarafından aşırı bir sevgi ve anlayışla kuşatıldığıma inanmıyorum. En yakın dostlarımın dahi beni koşulsuz şartsız, sadece ben olduğum için sevdiğine henüz ikna olamadım ancak artık değişen şu ki: Ben buna üzülmeyi bıraktım! Yani artık bir kulun, bir yaratılmışın onayını beklemekten vazgeçtim. Hayatımdaki en keskin dönüm noktalarından biridir: Ben artık yaratılmışların değil, onları da beni de Yaratan’ın rızasını kazanmaya bakıyorum.
Önceden birisinin beni sevmediğini hissettiğimde mütemadiyen, “Neden” diye sorgulardım. “Acaba yanlış bir hareket mi yaptım? Yoksa hoşuna gitmeyecek şekilde mi davrandım? Söylediğim bir söz ona hitap etmediği için mi benden hoşlanmadı?”
Ah… Ne de yanlış ve zehirli düşüncelermiş bunlar! Fark etmek birkaç senemi aldı.
Kısa bir zaman önceye kadar sürekli birilerine kendimi sevdirmeye, kendimi kabul ettirmeye çalıştım. Eğer başka insanlar beni sevecekse ve onlarla eğlenceli vakitler geçirebileceksem; aslında olduğum kişinin önüne bir set çekip, onların kabul edeceği kişi gibi görünmemde, en azından bir süre bazı şeyleri alttan almamda bir sakınca yok gibi görünüyordu.
Varmış!
Ne yaptıysam olmadı. Kimi sevdi beni, kimi sevmedi. Kimiyle samimi dostluklar kurduk, kimi iki günde terk etti. Birbirimizle gerçekten iyi ilişki kurduğumuz için hatalarımızı alttan aldığımız dostluklar da oldu, en ufak bir hatada çekip giden insanlar da. Bazısı yüzüme gülüp arkamdan konuştu, bazısı ben yokken bile kimsenin hakkımda kötü bir söz söylemesine müsaade etmedi. Oldu bunlar, evet. Ve ben bütün bunlara ve size anlatamadığım diğer yaşanmışlıklara bakarak diyorum ki:
Kendiniz olun ve insanlara sizi sevip sevmemeleri konusunda özgürlük tanıyın. Bir insan sizden olumlu enerji alamamış olabilir, arkadaşlık kurmak istemiyor olabilir, sevememiş olabilir. Aynı şekilde bütün bunlar sizin için de geçerli. Herkesi sevemeyiz, herkesi kabul edemeyiz çünkü. Karşılıklı olarak salih niyetler üzerine ilişki kurabildiğiniz insanlarla devam edin hayatınıza. Sevdiğiniz sevildiğiniz, kabul gördüğünüz ortamlarda zaman geçirin. Fikirlerinize saygı duymayan, sizi küçük düşüren, nefretli bakışlar atan insanlarla dolu bir ortam hiç kimseye huzur vermez.
Ben diyorum ki, artık yaratılmışların rızasını kazanmak için ömrünüzü tükettiğiniz yetmedi mi? Bunca yıl hep başkaları için yaşamadınız mı? Artık buna bir dur demeli. İnsanların beğenisini kazanmak için sarf ettiğimiz uğraşları bizi yaratan Rabb için sarf etseydik şimdiye nasıl hayatlarımız olurdu acaba? Nasıl insanlar olurduk? Eminim ki kendiyle, çevresiyle, hayatıyla, kaderiyle çok daha barışık kişiler olurduk. Sokakta yüzümüz gülerdi, şu veya bu kişi bizi neden sevmiyor diye kafa patlatmazdık. Asli vazifemiz, bütün evreni en âlâ biçimde yoktan var edenin onayını kazanmak olurdu. Yarattıklarının değil.
Öyleyse hâlâ ne bekliyoruz? Hiçbir şey için geç değil. Bugünden itibaren kendimizi hiçbir insanın onayını beklerken bulmayalım. Unutmayalım ki biz bu dünyaya yaratılmışları razı etmek için gelmedik. Elbette çevremizle iyi geçineceğiz, zulmetmeyeceğiz, kötü sözler de sarf etmeyeceğiz ama olmadığımız biri gibi görünüp de kendimizi sevdirmek için envai çeşit çabaya girmeyeceğiz. Asıl amacımız Yaratıcı tarafından kabul görmek, O’nun onayını almak olacak. Lütfen artık el alem ne der anlayışından kurtulup özümüze dönelim. El alem kimsenin umurunda olmamalı! Allah’ın bize çizdiği sınırlar içerisinde dilediğimiz gibi hareket edebiliriz ve bunu yaptığımız, kendimiz olduğumuz için de hiçbir insana hesap vermek zorunda değiliz.
Unutmayın ki O bizi her şartta ve durumda görüyor, biliyor. Neyi niçin yaptığımızdan da hiç ummadığımız kadar haberdar. Şah damarımızdan daha yakın yani.
İnsanlar en ufak hatanızda sizi siler. Oysa Allah, dünya üzerinde var olan bütün günahları işleseniz de af kapısını her daim açık bırakıyor. Bu biz günahkârlar için nasıl şahane bir fırsat, görüyor musunuz? Ne yaparsak yapalım, ne türlü yanlışlara girersek girelim O her daim bizi affetmek için bekliyor! Ne olursan ol yine gel anlayışı bizim güzel dinimizin özü niteliğinde. Oysa insan ilişkileri ince birer ip gibidir. Ufak bir aşınma onu kolaylıkla koparabilir. Bu şekilde düşündüğümüzde esas olanın sağlam ip olduğu gayet aşikâr.
Hz. Aişe validemiz, Efendimiz’in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu bildirir:
“Kim insanların öfkesine rağmen Allah’ın rızasını elde etmeye çalışırsa, Allah onu insanlardan korur. Kim de Allah’ın öfkesine rağmen insanların rızasını elde etmeye çalışırsa, Allah onu insanlarla baş başa bırakır.” (İbn Hibban 277, Elbani sahih demiştir.)
Allah’ı razı edenlerden olabilmemiz duası ile…