Site icon İslam & İslamiyet – Kevser.Org

Yazmak

Harflerin kelimelerle oyunu, insanla birlikte yeryüzüne indi. Ne zaman ki, ‘İkra, oku!’ dedi Melek, arkasından, ‘kalemle yazı yazmayı öğreten’ cümlesi alnımızın yazısı oldu. Yazarak iyileşmenin ve iletişimin derdindeyiz. İnsan hem çok karmaşık hem çok anlaşılmaz ama hep anlamayı, anlaşılmayı bekleyen tek varlıktır.

Dünya, içindekileri insanoğlunun hizmetine ve istifadesine sunarken, sayısız kelime, cümle, anlam oluşturur. Harflerin, ruhlara dökülürken oluşturduğu öyle ifadeler gelir ki dile, gönle, bir beyaz kağıdın bağrında beslenmek, bir saf kalbe yaslanmak ister. Yazılmamışsa kelimeler, kayıt edilmemişse cümleler iddia olmaktan öte gidemez, gönle gelip, dile pelesenk olanlar. Kur’an yazıldı, kitap oldu, Furkan oldu. Efendimin (s.a.v.) ağzından çıkan harfler yerlere düşmeden sinelere nakşoldu. Sadırlarda yer buldu, sadırdan satıra revan oldu.

Nasıl gelirdi bize muhabbet, şefkat, merhamet. Nasıl ma’ kes bulurdu ömrümüzde “Muhammed’den hasıl olan muhabbet” yazılmasaydı eğer.

Aşık yaşadı, tarih yazdı, Leyla Mecnun’a, Yusuf Züleyha’ya dert oldu. Dertli yazdı, ağıt, ahu enin oldu. Nereden bilirdik Ferhat’ın dağları deldiğini, nasıl anlardık Züleyha’nın yüreğinin yandığını, nasıl bilirdik Ömer’in adaletini, Osman’ın hayasını, Ebubekr’in cömertliğini, Ali’nin Hayber’in kapısını, ilmin kapısıyla eşitlediğini.

Yazıldı her şey ama su üstüne değil, kumdan değil. Kağıt, kaleme açtı sinesini, kalem elini çekmedi kağıttan. İkisinin rayihası dünyanın en güzel ıtırını oluşturdu. Kıymetini bilmek okur-yazara düştü.

Ne ucu telli mektup gelirdi yardan, ne kuşlar konardı telgrafın tellerine. Ne anneler kınalı kuzularının kokusunu getiren zarfları öperdi göğsünün üstünde taşıyarak.

“Önce söz vardı” diye Hz. İsa’ya atfedilen cümle, sözü asırlara papirüs, kemik, bez, taş, deri, kağıt ile taşıdı. Sonra anlık hazları taşıyan sosyal medyaya teslim etti asırlardır getirdiği mirasını. Sosyal medyanın kokusu yok, ruhu yok, canı yok. Dostluk bilmez, vefasız ve müsrif. Zaman çalan, gönül çelen, acımasız bir dünya.

Ruhu var mı içselleştiremediğimiz mekanik, resimden ibaret olan seslerin? Nerede ömre bedel vuslat olamasa da umudun eteklerine sarılan mektuplar, şiirler, nesirler. Peşinden nazlı bir kız gibi koşturan büyülü cümleler?

Devlet yıkıp, devlet kuran nameler risaleler, na’t yazan Süleymanlar, kalemini bir silah gibi kullanan, gözyaşlarıyla terleri karışmış Akifler, Necip Fazıllar. Yazılmasa kim ispat edebilirdi ki gönlün yangınını, duyguların enginini?

Yalnızlık yazıldı çokluğun içinde, yazarına, “Yazmasaydım çıldıracaktım” dedirten, işte bu kase doldu almıyor daha, üstüne bir şeyler koymak, yeni şeyler koymak için, dökülenleri toplamak ve muhafaza etmek için yazmak gerek.

Geleceğe bırakılan biriktirilmiş, zamanın imbiğinden süzülmüş kelimeler toplamalı.

Exit mobile version