Yedinci Bölüm
NAMAZ ISKÂTI
Meyyit İçin Iskât ve Devir
(Nûr ül-izâh) da ve (Tahtavi) hâşiyesinde ve (Halebî) ile (Dürr-ül-muhtâr) da,
namazların kazâsı sonunda, (Mültekâ) da ve (Dürr-ül-müntekâ) da ve (Vikâye) de,
(Dürer) de ve (Cevhere) de ve başka kıymetli kitâblarda, orucun sonunda, vasıyyet
eden meyyit için iskât ve devir yapmak lâzım olduğu yazılıdır. Meselâ, (Tahtavî)
hâşiyesinde diyor ki, (Tutulmamış orucların fidye vererek iskât edilmesi için
nass vardır. Namaz orucdan dahâ mühim olduğundan, şer'î bir özür ile kılınamamış
ve kazâ etmek istediği halde, ölüm hastalığına yakalanmış bir kimsenin, kazâ edemediği
namazları için de, orucda yapıldığı gibi iskât yapılması için, bütün âlimlerin
sözbirliği vardır. Namazın iskâtı olmaz diyen kimse câhildir. Çünki, mezheblerin
sözbirliğine karşı gelmektedir. Hadîs-i şerîfde, (Bir kimse, başkası yerine oruc
tutamaz ve namaz kılamaz. Fakat, onun orucu ve namazı için fakîri doyurur) buyuruldu.)
Ehl-i sünnet âlimlerinin üstünlüklerini anlıyamıyan ve mezheb imâmlarımızı da,
kendileri gibi hayâl ile konuşuyor sanan ba'zı kimselerin, (İslâmiyyetde iskât
ve devr yoktur. İskât, hıristiyanların günâh çıkarmasına benziyor) gibi şeyler
söylediklerini işitiyoruz. Bu gibi sözleri, kendilerini tehlikeli duruma düşürmektedir.
Çünkü Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem", (Ümmetim, dalâlet
üzerinde birleşmez) buyurdu. Bu hadîs-i şerîf, müctehidlerin sözbirliği ile bildirdikleri
şeylerin elbette doğru olduklarını gösteriyor. Bunlara inanmıyan, bu hadîs-i şerîfe
inanmamış olur. İbni Âbidîn, vitir namazını anlatırken, (Dinde zarûrî olan, ya'nî
câhillerin de bildikleri icmâ' bilgilerine inanmıyan kimse, kâfir olur) buyuruyor.
(İcmâ') , âlimlerin sözbirliği demektir. İskât, günâh çıkartmağa nasıl benzetilebilir?
Papazlar, günâh çıkartıyoruz diyerek insanları soyuyorlar. Halbuki, İslâmiyyette
din adamları iskât yapamaz. İskâtı yalnız, ölünün velîsi yapabilir ve para din
adamlarına değil, fakirlere verilir.
Bugün, hemen her yerde, iskât ve devir işleri islâmiyyete uygun yapılmamaktadır.
İslâmiyyetde iskât yoktur diyenler, böyle söylemeyip de, bugün yapılmakta olan
iskât ve devirler İslâmiyyete uygun değildir, deselerdi, çok iyi olurdu. Biz de
kendilerini desteklerdik. Böyle söylemeleri ile, hem korkunç bir tehlikeye düşmekten
kurtulurlardı, hem de İslâmiyyete hizmet etmiş olurlardı. İskât ve devirlerin,
dînimize uygun olarak nasıl yapılacağı aşağıda bildirilecektir. İbni Âbidîn, kazâ
namazlarının sonunda buyuruyor ki:
Fâite namazları olan [ya'nî özür ile kaçırıp, kazâya kalmış namazları bulunan]
bir kimse, bunları îmâ ile de kılmağa gücü yeter iken kılmamış ise, öleceği zaman,
keffâretinin iskât edilmesi için vasıyyet etmesi vâcibdir. Kazâya gücü yetmemiş
ise, vasıyyet etmesi lâzım olmaz.
Ramazan-ı şerîfte oruc yiyen müsâfir ve hasta da kazâ edecek zaman bulamadan ölürse,
vasıyyet etmeleri lâzım gelmez. Allahü teâlâ, bunların özürlerini kabûl eder.
Hastanın keffâretlerinin iskâtı, öldükten sonra velîsi tarafından yapılır. Ölmeden
önce yapılmaz. Diri insanın, kendi için iskât yapdırması câiz değildir. (Cilâ-ül
kulûb) da diyor ki, (Üzerinde Allahü teâlânın hakkı veyâ kul hakkı bulunan kimsenin,
iki şâhid yanında vasıyyet söylemesi veya yazmış olduğunu bunlara okuması vâcibdir.
Üzerinde hak bulunmayanın vasıyyet etmesi müstehabdır).
Keffâret iskâtı için vasıyyet eden meyyitin velisi, ya'nî mirâsını yerlerine sarf
için vasıyyet ettiği veya vârisi olan kimse, mîrasın üçde birinden, herbir vakit
namaz için ve vitr namazı için ve kazâ edilmesi lâzım olan bir günlük oruc için,
bir fıtra mikdarı ya'nî yarım sâ' [Beşyüzyirmi dirhem veya binyediyüzelli gram]
buğdayı fakirlere [veya fakirlere vekillerine] fidye verir. Keffâret iskâtı için
vasiyyet etmedi ise, velinin keffâret iskâtı yapması Hanefîde lâzım olmaz. Şâfi'î
mezhebinde, vasıyyet etmedi ise de, velinin iskât yapması lâzımdır. Kul hakkını,
vasıyyet olmazsa da, meyyitin bıraktığı maldan velinin ödemesi, Hanefî mezhebinde
de lâzımdır. Hattâ alacaklılar, mirâsı ele geçirince, mahkemesiz alabilirler.
Kazâya kalan orucların fidyesini, ya'nî mal ile ödenmesini vasıyyet etdi ise,
bunu yerine getirmek vâcibdir. Çünki, islâmiyyet emir etmektedir. Vasıyyet etmedi
ise, namaz fidyesini vermek vâcib değil, câiz olur. Bu son ikisi kabûl olmaz ise,
hiç olmazsa sadaka sevâbı hâsıl olup, günâhlarını temizlemeğe yardım eder. İmâm-ı
Muhammed böyle buyurmuşdur. (Mecma-ul-enhür) de diyor ki, (Nefsine ve şeytana
uyarak namazlarını kılmamış, ömrünün sonuna doğru buna pişman [olup kılmağa ve
kazâ etmeğe başlamış] olanın, kazâ edemediği namâzlarının iskâtının yapılması
için vasıyyet etmesi câiz olmaz denildi ise de, câiz olduğu (Müstasfâ) da yazılıdır).
(Cilâ-ül-kulûb) da diyor ki: (Kul hakları, ödenecek borçlar, emânet, gasb, sirkat,
ücret ve bey' sebebi ile verecekler ve döğmek, yaralamak, haksız olarak kullanmak
gibi beden hakları ve söğmek, alay, gıybet, iftira gibi kalb haklarıdır).
Vasıyyet eden meyyitin malının üçde birinden başka mal ile fidye vermek câiz değildir.
Bunun gibi, farz olan haccının yapılması için vasıyyet etse, vârisi veyâ başka
biri, hac parasını hediyye verse, câiz olmaz. Hac için vasıyyet etmeyip, vârisi
kendi parası ile gitse veyâ birini gönderse, meyyitin haccı yapılmış olur. Vârisden
başkası gider veyâ hac yapdırırsa, câiz olmaz.
(Merâkıl-felâh) da olur diyor.
Keffâret iskâtı, buğday yerine un veya bir sâ' arpa, hurma, üzüm ile de hesab
edilerek, bunlar da verilebilir. [Çünki, bunlar buğdaydan daha kıymetli oldukları
için, fakîre daha fâidelidirler]. Hepsi yerine kıymetleri olan altın veya gümüş
de verilebilir. [Kâğıt para ile iskât yapılmaz].
Secde-i tilâvet için fidye vermek lâzım değildir.
İskat ve Devir Nasıl Yapılır?
Fidye parası, mirâsın üçde birini aşarsa, vârisler izin vermedikçe, veli üçde
birden fazlasını sarf edemez. (Kınye) kitabında diyor ki, bütün ömrünün namazları
için malının üçde birinin verilmesini vasıyyet eden meyyitin, borcu da olsa, alacaklısı,
vasıyyetin yapılmasına izin verse de, vasıyyetin yapılması câiz olmaz. Çünki,
islâmiyyet, önce borcun ödenmesini emr etmektedir. Borcu ödemek, alacaklının râzı
olması ile sonraya bırakılamaz.
Bütün namazların iskât edilmesi için vasıyyet eden kimsenin kaç yaşında öldüğü
bilinmiyorsa, bıraktığı mirâsın üçde biri, namazlarının iskâtına yetişmediği zaman,
bu vasıyyet câiz olur. Mirâsın üçde biri, iskât için yetişir ve artarsa, bu vasıyyeti
câiz olmaz, bâtıl olur. Çünkü, malın üçde biri, iskâta yetişmediği zaman, üçde
biri ile, iskât edilecek namazların sayısı belli olduğundan, vasıyyeti bu namazlar
için sahîh olur. Geri kalan namazları için olan vasıyyeti lağv, ya'nî boş lâf
olur. Üçde biri, çok olduğu zaman, ömrü ve dolayısı ile namaz sayısı belli olmadığı
için, vasıyyeti bâtıl olur.
Namaz iskâtı için vasıyyet eden meyyitin hiç malı yoksa veyâ üçde biri, vasıyyete
yetişmiyorsa veyâ hiç vasıyyet etmemiş olup, veli kendi malı ile iskât yapmak
istiyorsa, (Devr) yapar. Fakat veli devr yapmağa mecbur değildir. Devr yapmak
için, veli, bir aylık veyâ bir senelik iskât için lâzım olan altın liralık veya
beşibiryerde veyâ bilezik, yüzük veya gümüş geçer para ödünç alır. Meyyit erkek
ise, yaşından oniki sene, kadın ise dokuz sene düşerek, kaç sene borcu olduğunu
hesâblar. Bir günlük altı namaz için, on kilo, bir güneş yılı için, üçbinaltıyüzaltmış
kilo buğday vermek lâzımdır. Meselâ bir kilo buğday yüzseksen kuruş olduğu zaman,
bir senelik namaz iskâtı altıbinbeşyüzseksensekiz veyâ kısaca altıbinaltıyüz lira
olur. Bir altın lira [yedi gram ve yirmi santigram olup] yüzyirmi lira olduğu
zaman, bir senelik namaz iskâtı için ellibeş veya ihtiyatlı olarak altmış altın
lâzım olur. Meyyitin velisi beş altın ödünç alsa ve dünyaya düşkün olmayan, dinini
bilen ve seven birkaç meselâ dört fakir bulsa: [Bunların fıtra veremiyecek, ya'nî
sadaka alacak fakir olmaları şarttır. Fakir olmazlar ise, iskât kabûl olmaz].
Meyyitin velîsi, ya'nî vasıyyet etdiği kimse veya vârislerinden biri veya bunlardan
birinin vekil ettiği kimse, (Merhum .......... efendinin iskâtı salâtı için, bedel
olarak, bu beş altını sana verdim) diyerek, beş altını birinci fakire sadaka niyyet
ederek verir. Sonra fakir, (Aldım kabûl ettim. Sana hediyye ediyorum) diyerek
bunu vârise veyâ vârisin vekîline hediyye eder ve vâris teslim alır. Sonra, yine
buna veya ikinci fakire verir ve hediyye olarak ondan geri teslîm alır. Böylece,
aynı fakîre dört kerre veya dört fakîre birer kerre verip ve almakla bir devr
olur. Bir devirde, yirmi altınlık namaz keffâreti iskât edilmiş olur. Meyyit erkek
ve altmış yaşında ise, kırksekiz senelik namaz için 48x60=2880 altın vermek lâzım
olur. Bunun için de, 2880:20=144 kerre devr yapar. Altın adedi on ise, 72 devr;
Altın yirmi ise, 36 devr yapar. Fakir adedi on ve altın adedi de on ise 48 senelik
namaz keffâretinin iskâtı için, yirmidokuz devir yapar. Çünkü: Namaz kılmadığı
yıllar x bir yıllık altın sayısı=fakir sayısı x devir eden altın sayısı x devir
sayısıdır. Misâlimizde yaklaşık olarak: 48x60=4x5x144=4x10x72=4x20x36=10x10x29
Görülüyor ki, namaz iskâtında, devir sayısını bulmak için, bir yıllık altın sayısı
ile meyyitin namaz borcu yılı çarpılır. Ayrıca, devir olunan altın sayısı ile,
fakir sayısı da çarpılır. Birinci çarpım, ikinci çarpıma bölünür. Bölüm, devir
sayısı olur. Buğdayın ve altının kâğıt lira değerleri her zaman yaklaşık olarak
aynı oranda değişmektedir. Ya'nî altın değeri ile buğdayın değeri her zaman birlikte
azalmakta veya artmaktadır. Bu bakımdan, iskât için, bir yıllık buğday mikdarı
değişmediği gibi, bir yıllık altın sayısı da ya'nî yukarıda bulduğumuz altmış
altın da hemen hemen aynı olmaktadır. Bunun için, iskât hesâbında, her zaman ihtiyatlı
olarak:
Bir aylık namaz iskâtı beş altındır.
Bir aylık ramazan orucu iskâtı bir altındır.
kabûl edilmektedir. Devr edilecek altın mikdarı ve devir sayısı buradan bulunur.
Namaz iskâtı bittikten sonra, tutulmıyan, kazâ edilmeleri lâzım olan orucların
iskâtı için, beş altın dört fakire üç kerre devr eder. Çünki, bir senelik ya'nî,
otuz günlük oruc keffâret iskâtı, elliikibuçuk kilo buğday veya 5,25 gram altın,
ya'nî 0,73 adet altın lira olmakdadır. Görülüyor ki Hanefîde, bir altın bir senelik
oruc keffâretini iskât eder ve kırksekiz sene için kırksekiz altın vermek lâzım
olur. Beş altın ile, dört fakire bir devir yapınca, yirmi altın verilmiş oluyor.
Kazâ edilmeleri lâzım olan orucların iskâtı yapıldıktan sonra, zekâtı için, sonra
kurban için birkaç devr yapılır.
Bir yemin keffâreti için, her gün on fakir ve özürsüz bozulup, keffâret lâzım
olan bir günlük oruc keffâreti için bir günde altmış fakir lâzımdır ve bir fakire
bir günde, yarım sâ' buğdaydan fazla verilmez. Ya'nî, birkaç yemin keffâreti,
bir günde on fakire verilmez. O halde, yemin ve oruc keffâretleri için bir günde
devir yapılmaz. Yemin vasıyyeti varsa, bir yemin için, bir günde on fakirin herbirine
ikişer kilo buğday veya un veya bu değerde herhangi bir mal, altın, gümüş verilir.
Bunları, bir fakire on gün arka arkaya vermek de olur. Yâhut bir fakire kâğıt
para verip, "Seni vekil ediyorum. Bu para ile, hergün, sabah ve akşam olmak
üzere iki kerre, on gün karnını doyuracaksın!" demelidir. Karnını böyle on
gün doyurmayıp, kahve, gazete parası yaparsa câiz olmaz. En iyisi, bir aşçı ile
pazarlık edip, on günlük parayı aşçıya verip, fakir, bu aşçıda hergün sabah ve
akşam olmak üzere iki kerre on gün karnını doyurmalıdır. Niyyet etdikden sonra
bozulan oruc ve zıhâr keffâretleri de böyle olup, bu ikisinde, bir günün keffâreti
için, altmış fakire bir gün veyâ bir fakire altmış gün yarım sâ' buğday veyâ bu
değerde başka mal vermek veyâ her gün iki kerre doyurmak lâzımdır.
Vasıyyet edilmeyen zekât iskâtı yapılması lâzım değildir. Vârisin, zekât iskâtı
için de, kendiliğinden devir yapabileceğine fetvâ verilmişdir.
Devir yaparken velî, altınları fakirlere her verişde, namaz veya oruc iskâtı diye
niyyet etmelidir. Fakir de, geriye verirken, hediyye ediyorum demeli ve velî teslim
aldım demelidir. Velî, iskât yapamıyacak halde ise, meyyitin iskâtlarını yapmak
için birini vekîl eder, iskâtları, devri bir vekîl yapar.
İmâm-ı Birgivî'nin (Vasıyyetnâme) kitâbında ve bunun Kâdizâde Ahmed efendi şerhinde
diyor ki, fakirlerin nisâba mâlik olmaması şartdır. Meyyitin akrabâsından olsa,
câizdir. Fakire verirken, (Falancanın şu kadar namazının iskâtı için, şunu sana
verdim) demesi lâzımdır. Fakir de, (Kabûl etdim) demelidir ve altınları alınca,
kendinin olduğunu bilmesi lâzımdır. Bilmezse önceden öğretmelidir. Bu fakir de
lutf edip kendi isteği ile (Falancanın namazının iskâtı için, bedel olarak şunu
sana verdim) diyerek, başka fakire verir. O fakir de, eline alıp, (Kabûl etdim)
demelidir. Alınca kendi mülkü olduğunu bilmelidir. Emânet hediyye gibi alırsa,
devir kabûl olmaz. Bu ikinci fakir de, (Aldım, kabûl etdim) dedikten sonra, (ol
vech ile sana verdim) diyerek üçüncü fakire verir. Böylece namaz, oruc, zekât,
kurban, sadaka-i fıtr, adak ve kul hakları, hayvan hakları için devir yapmalıdır.
Fâsid ve bâtıl alış-veriş de, kul hakları içindedir.
Yemin ve oruc keffâretleri için devir yapmak câiz değildir.
Ondan sonra, altınlar hangi fakirde kalırsa lut edip, arzûsu ve rızâsı ile, veliye
hediyye eder. Veli alıp, kabûl ettim der. Eğer hediyye etmezse, kendi malıdır,
zor ile alınmaz. Veli bir mikdar altını veyâ kâğıt para veyâ meyyitin eşyasından
bu fakirlere verip, bu sadaka sevâbını da meyyitin rûhuna hediyye eder. Borcu
olan fakir, devir yapmağa katılmamalıdır. Çünkü, eline geçen altınlar ile borcunu
ödemesi farzdır. Bu farzı yapmayıp, altınları meyyitin keffâreti için yanındaki
fakîre vermesi câiz olmaz. Devir kabûl olur ise de, kendisi hiç sevâb kazanmaz.
Hattâ günâha girer.
Malı olmıyan meyyit, devr yapılmasını vasıyyet ederse, velinin devir yapması vâcib
olmaz.
Meyyitin keffâretlerini iskât edecek kadar malının hepsini, mirâsın üçde birini
aşmamak üzere vasıyyet etmesi vâcib olur. Böylece, devre lüzum kalınmadan, iskât
yapılır. Üçde biri iskâta yetişdiği halde, üçde birinden az malın devr edilmesini
vasıyyet ederse, günâha girer. İbni Âbidîn, beşinci cild ikiyüzyetmiş üçüncü (273)
sahifede buyuruyor ki, (Küçük çocukları olan veyâ fakir olup, mîrasa muhtaç halde
bâliğ çocukları sâlih olan hastanın, nâfile olan hayrât ve hasenâtı vasiyyet etmeyip,
sâlih çocuklarına bırakması daha iyidir.) (Bezzâziyye) de hediyyeyi anlatırken,
diyor ki, (Malını hayrâta sarf edip, fâsık olan çocuğuna miras bırakmamalıdır.
Çünki günâha yardım etmek olur. Fâsık çocuğa da nafakadan fazla para, mal vermemelidir).
Çok sayıda namaz, oruc, zekât, kurban ve yemîn borçları olup da, bunlar için,
mirâsın üçde birinden az bir malın devr edilmesini ve geri kalan mal ile, Kur'ân-ı
kerîm, hatm-i tehlil ve mevlid okutulmasını vasiyyet etmek câiz değildir. Bunları
okumak için para veren ve alan günâha girer. Kur'ân-ı kerîm öğretmek için para
alıp-vermek câizdir. Okumak için câiz değildir.
Meyyitin borçlu olduğu namazları, orucları, vârislerin ve herhangi bir kimsenin
kazâ etmesi câiz değildir. Fakat nâfile namaz kılıp, oruc tutup, sevâbını meyyitin
rûhuna hediyye etmek câiz ve iyi olur.
Meyyitin borcu olan haccını, vasiyyet ettiği kimsenin kazâ etmesi câiz olur. Ya'nî
meyyiti borcdan kurtarır. Çünkü hac, hem beden ile, hem de mal ile yapılan ibâdettir.
Nâfile hac, başkası yerine her zaman yapılır. Farz hac ise, ancak ölünceye kadar
hacca gidemiyecek kimse yerine, vekili tarafından yapılır.
(Mecma'ul-enhür) de ve (Dürr-ül-müntekâ) da diyor ki, (Meyyitin iskâtını defnden
önce yapmalıdır.) Defnden sonra da câiz olduğu (Kuhistâni) de yazılıdır.
Meyyit için namaz, oruc, zekât, kurban keffâretlerinin iskâtında, bir fakire nisabdan
fazla verilebilir. Hattâ, altınların hepsi, bir fakire verilebilir.
Ölüm hastasının, kılmadığı namazların fidyesini vermesi câiz değildir. Oruc tutamıyacak
kadar ihtiyar olanın, tutamadığı orucların fidyesini vermesi câizdir. Hastanın
namazlarını başı ile imâ ederek de kılması lâzımdır. Böyle imâ ile bir günden
fazla namaz kılamıyacak hastanın, kılamadığı namazları afv olur. İyi olursa, bunları
kazâ etmesi lâzım gelmez. Tutamadığı orucları, iyi olunca tutması lâzımdır. İyi
olmayıp vefât ederse, bu orucları afv olur.
Sekizinci Bölüm
OTUZİKİ VE ELLİDÖRT FARZ
Bir çocuk bâliğ olduğu zaman ve bir kâfir (Kelime-i tevhîd) söyleyince, ya'nî,
(Lâ ilahe illallah Muhammedün resûlullah) deyince ve bunun ma'nâsını bilip inanınca
(Müslümân) olur. Kâfirin günâhlarının hepsi hemen afv olur. Fakat, bunların her
müslümân gibi, imkân bulunca, îmânın altı şartını, ya'nî (Âmentü) yü ezberlemeleri
ve ma'nâsını öğrenerek bunlara inanmaları ve (İslâmiyyetin hepsini, ya'nî Muhammed
aleyhisselâmın söylediği emrlerin ve yasakların hepsini Allahü teâlânın bildirmiş
olduğuna inandım) demeleri lâzımdır. Dahâ sonra imkân buldukça, bütün huylardan
ve karşılaştığı işlerden farz olanları, ya'nî emr olunanları ve harâm olanları,
ya'nî yasak edilmiş olanları öğrenmesi de farzdır. Bunları öğrenmenin ve farzları
yapmanın ve harâmlardan sakınmanın farz olduğunu inkâr ederse, ya'nî inanmazsa
îmânı gider. Bu öğrendiklerinden birini beğenmezse, kabûl etmezse mürted olur.
Mürted, (Lâ ilahe illallah) demekle ve İslâmiyyetin ba'zı emrlerini yapmakla,
meselâ namaz kılmakla, oruç tutmakla, hacca gitmekle, hayrât ve hasenât yapmakla
müslümân olmaz. Bu iyiliklerinin âhırette hiç faydasını görmez. İnkârından, ya'nî
inanmadığı şeyden tevbe etmesi, pişmân olması lâzımdır.
İslâm âlimleri, her müslümânın öğrenmesi, inanması ve tâbi olması lâzım olan farzlardan
otuziki ve ayrıca ellidört adedini seçmişlerdir.
OTUZİKİ FARZ
Îmânın şartı: Altı (6)
İslâmın şartı: Beş (5)
Namazın farzı: Oniki (12)
Abdestin farzı: Dört (4)
Guslün farzı: Üç (3)
Teyemmümün farzı: İki (2)
Teyemmümün farzına üç diyenler de vardır. Bu zaman, hepsi otuzüç farz olur.
Îmâmın Şartları (6)
1- Allahü teâlânın varlığına ve birliğine inanmak.
2- Meleklerine inanmak.
3- Allahü teâlânın indirdiği kitâblarına inanmak.
4- Allahü teâlânın Peygamberlerine inanmak.
5- Âhiret gününe inanmak.
6- Kadere, ya'nî hayr ve şerlerin (iyilik ve kötülüklerin) Allahü teâlâdan olduğuna
inanmak.
İslâmın Şartları (5)
7- Kelime-i şehâdet getirmek.
8- Her gün beş kerre vakti geline namaz kılmak.
9- Malın zekâtını vermek.
10- Ramazan ayında her gün oruc tutmak.
11- Gücü yetenin ömründe bir kerre hac etmesidir.
Namazın Farzları (12)
A- Dışındaki farzları yedidir. Bunlara şartları da denir.
12- Hadesten tahâret.
13- Necasetten tahâret.
14- Setr-i avret.
15- İstikbâl-i Kıble.
16- Vakit.
17- Niyyet.
18- İftitah veya Tahrime Tekbiri.
B- İçindeki farzları beşdir. Bunlara rükn denir.
19- Kıyâm.
20- Kırâat.
21- Rükû'.
22- Secde.
23- Ka'de-i âhire.
Abdestin Farzları (4)
24- Abdest alırken yüzü yıkamak.
25- Elleri dirsekleri ile birlikte yıkamak.
26- Başın dörtte birini mesh etmek.
27- Ayakları topukları ile birlikte yıkamak.
Guslün Farzları (3)
28- Ağzı yıkamak (mazmaza).
29- Burnu yıkamak (istinşak).
30- Bütün bedeni yıkamak.
Teyemmümün Farzları (2)
31- Cünüplükten veya abdestsizlikten temizlenmek için niyyet etmek.
32- İki eli temiz toprağa vurup, yüzü mesh etmek ve tekrar iki eli temiz toprağa
vurup, her iki kolu dirsekten avuca kadar sığamak.
ELLİ DÖRT FARZ
1. Allahü teâlânın bir olduğuna inanmak.
2. Helâl yimek ve içmek.
3. Abdest almak.
4. Beş vakit namaz kılmak.
5. Cünüblükten gusl etmek.
6. Rızkın Allahü teâlâdan olduğuna inanmak.
7. Helâl, temiz elbise giymek.
8. Hakka tevekkül etmek.
9. Kanaat etmek.
10. Nimetlerinin mukabilinde, Allahü teâlâya şükr etmek.
11. Kazaya râzı olmak.
12. Belâlara sabr etmek.
13. Günâhlardan tevbe etmek.
14. Allah rızâsı için ibâdet etmek.
15. Şeytanı düşman bilmek.
16. Kur'ân-ı kerîmin hükmüne râzı olmak.
17. Ölümü hak bilmek.
18. Allahın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmak.
19. Babaya ve anaya iyilik etmek.
20. Ma'rûfu emr ve münkeri nehy etmek.
21. Akrabayı ziyâret etmek.
22. Emânete hıyânet etmemek.
23. Dâima Allahü teâlâdan korkup, ferahı (şımarıklığı ve azgınlığı) terk etmek.
24. Allaha ve Resûlüne itâat etmek.
25. Günâhdan kaçıp, ibâdetlerle meşgul olmak.
26. Müslümân âmirlere itâat etmek.
27. Âleme, ibret nazarıyla bakmak.
28. Allahü teâlânın varlığını tefekkür etmek.
29. Dilini, fuhşa âit kelimelerden korumak.
30. Kalbini temiz tutmak.
31. Hiçbir kimseyi maskaralığa almamak.
32. Harâma bakmamak.
33. Mü'min her hâlde, sözüne sâdık olmak.
34. Kulağını münkerât dinlemekten korumak.
35. İlim öğrenmek.
36. Tartı ve ölçü âletlerini, hak üzere kullanmak.
37. Allahın azabından emin olmayıp, dâima korkmak.
38. Müslimân fakirlere zekât vermek ve yardım etmek.
39. Allahın rahmetinden ümid kesmemek.
40. Nefsinin isteklerine tâbi olmamak.
41. Allah rızası için yemek yidirmek.
42. Kifayet miktarı rızık kazanmak için çalışmak.
43. Malının zekâtını, mahsûlün uşrunu vermek.
44. Âdetli ve lohusa olan ehline yakın olmamak.
45. Kalbini, günâhlardan temizlemek.
46. Kibrli olmaktan sakınmak.
47. Baliğ olmamış yetimin mâlını hıfz etmek.
48. Genç oğlanlara yakın olmamak.
49. Beş vakit namazı vaktinde kılıp, kazâya bırakmamak.
50. Zulümle, kimsenin malını yimemek.
51. Allahü teâlâya şirk koşmamak.
52. Zinâdan kaçınmak.
53. Şarabı ve alkollü içkileri içmemek.
54. Yok yere yemîn etmemek.
(ÖNCEKİ SAYFA)
(SONRAKİ SAYFA)