16.1 C
Bursa
20 Nisan 2025 Pazar
spot_img
Ana SayfaGenelMazlumun Ateşi Hepimizi Sarar

Mazlumun Ateşi Hepimizi Sarar

İnsanlık tarihi boyunca din, varoluşun en köklü ve güçlü temellerinden biri olarak hayatımıza girmiştir. Kimi zaman bir fırtınanın ortasında yol gösteren bir kandil, kimi zaman karanlığın ortasında bir umut ışığı… Din, insanın hem kendini bulmasında hem de evreni anlamlandırmasında yegâne bir rehber olmuştur. Her milletin, her kavmin tarihinde bir kutsallık arayışı, bir ulvi gayeye yönelme vardır. Gözümüzü semaya çevirdiğimiz o anlarda yıldızlarla dolu gökyüzü, kalplerimize derin sorular fısıldar: “Ben kimim? Neden buradayım? Evrenin sırları nelerdir?” İşte din, bu sorulara insan ruhunun ihtiyacı olan cevapları sunar. Bir yandan ahlakın ve erdemin kaynağıdır din; insana iyiyi, güzeli, doğruyu öğretir. Kötülüğün gölgesinde kaybolan insanlığın elinden tutar ve ona adalet, merhamet, paylaşma gibi yüce değerlerin yolunu gösterir. Din, vicdanlara yankılanan güçlü bir çağrı gibidir; insanı kendisiyle, toplumla ve Yaratana kavuşturur.

Toplumların manevi mimarıdır aynı zamanda. Aileden başlayan küçük birimlerin en büyüğü olan milletlere kadar uzanan bir bağdır din. Ortak inanç, bir toplumu birleştirir, ona dayanışma ve güven duygusunu aşılar. Dinî ritüeller, nesiller boyunca kültürün taşıyıcısıdır; aynı zamanda insanları ortak bir inanç çatısı altında buluşturan bir köprü… Modern çağın hızla dönen çarkları arasında, din hâlâ insan kalbine dokunan bir sığınaktır. Maddi dünyaya hapsolmuş ruhlar, kutsal metinlerin derinliklerinde maneviyatın sıcaklığına kavuşur. İnsanlığın teknolojik ilerlemeleri ne denli büyük olursa olsun, ruhun ihtiyaç duyduğu huzur ve aşkınlık arayışı hep İslam’la baki kalacaktır.

Din, insanlığın hikâyesinde bir yoldaş ve bir rehberdir. Bu yolda yürürken, geçmişin izlerini takip eden her birey, kendini hem dünya hem de ahiret yolculuğunda anlamın yollarında bulur. Çünkü din, yalnızca bireysel bir inanç sistemi değil; aynı zamanda insanlığı bütünleştiren, ona sonsuzluğun kapılarını aralayan ulvi bir hazinedir, kapıdır.

Ancak kimi zaman din, bir sevgi ve barış kaynağı olarak değil, tam aksine, insanlık adına derin acılara tanıklık eden bir sahne olmuştur, duyarsızlaşan insanlığın sayesinde. Bugün Filistin topraklarında yankılanan çığlıklar, insanlığın vicdanına yapılan güçlü bir çağrıdır. Zeytin ağaçlarının gölgesinde bir annenin gözyaşları, oynarken hayalleri kesilen bir çocuğun feryadı; bunlar, dini öğretilerin özündeki adalet ve merhamet kavramlarına ayna tutmaktadır. Din, ahlakın ve erdemin kaynağıdır; kötülüğün karşısında bir duruş, iyiliğin yanında bir kalkan… Ancak Filistin’deki bu derin acılar, bize dini değerlerin yalnızca öğrenilmesinin yetmediğini, onların yaşanması ve uygulanması gerektiğini öğretmektedir. Çünkü din, yalnızca bireysel bir huzur kaynağı değildir; aynı zamanda toplumsal barışın da en önemli unsurlarından biridir. Yazarken, bu yükün ağırlığını üstümde hissediyorum ve altında kalarak kardeşlerime varamadığım için eziliyorum. Ama her cümlede, her kelimede, onların sesini daha güçlü duyuyorum. Kalemim bir köprü, yüreğim ise onlara ulaşma arzusuyla dolu bir yolcu gibi… Bu acıyı paylaşmak, onu anlamak ve onu duyurmak için yazıyorum. Çünkü biliyorum ki, her kelime bir dua, her cümle bir çağrı gibidir Rabbim katında.

Bu hissi taşırken, insanlığın ortak vicdanına seslenmeye çalışıyorum. Bu yük ağır olsa da onların acılarını dünyaya duyurmanın sorumluluğu, benim en büyük tesellim oluyor. Çünkü yazmak, onların yalnız olmadığını göstermek için bir mücadele; çünkü yazmak, bu feryatların yankısını herkesin kalbine taşımak için bir görev. Söylediklerimle söylemek, söyleyemeyenler gibi karanlıkta kalmamak için her kelimenin ışığına ihtiyaç duyuyor ve yazıyorum Rabbim ‘in yardımıyla. Zifiri karanlığın içinde yankılanan bir sessizlikte kaybolmak istemem, çünkü her söz bir anlam taşımalı ve duyulmalı. Secdelerimde Rabbime şimdi yazarak bu duygularımla ulaşmak istiyorum. Sele kapılmış bir gül gibi dağılmak değil, rahmet yağmuruyla gönüllerde açılarak bir gül olmak istiyorum. Sele kapılmış bir gül gibi dağılmak değil, rahmet yağmuruyla gönüllerde bir çiçek gibi açılarak bir nefes olmak istiyorum. Gönlümün kubbesinde yankılanan bu sesi herkes duysun, çünkü bu ses kalpten gelen bir hakikatin çağrısıdır.

İnanıyorum ki bu çağrı, yankılandığı her yerde, ruhlarda bir ışık ve gönüllerde bir dirilişle inşallah huzur bulacak. Filistin’deki çığlıklar ve feryatlar, evrensel adalet arayışının en derin sesidir. Din, eğer doğru anlaşılır ve uygulanırsa, bu çığlıkları dindirebilir. Barışın tohumları, sevginin ve dayanışmanın gücüyle yeşerir. İnsanlık, dini değerleri yalnızca sözde değil, özde yaşadığında Filistin gibi mazlum beldelerin yaralarını saracak umut ışığını bulabilir. Din, insanlığın hikâyesinde bir yoldaş ve bir rehberdir. Filistin’in acıları, bizlere dinin gerçek manasıyla uygulanmadığında, toplumları nasıl dönüştürebileceğini bir kez daha hatırlatır. Çünkü din, yalnızca bireysel kurtuluşun değil, toplumsal adaletin ve barışın da en güçlü temellerinden biridir.

Ey Filistin, umutla yeşersin dalların,
Bir gün barışla dolsun, mazlumların yolları.
Aşkın ve adaletin hüküm sürdüğü bir diyar,
O gün gelsin, bitsin bu elem, bu zarar ve ziyan.

Din, insan ruhunun engin bir denizidir. İnsan bu denizde bazen dalgalarla mücadele eder, bazen sessizliğin huzurunu keşfeder. Filistin’in acıları ise, bu denizin üzerinde kopan fırtınaların yansımasıdır. Orada yankılanan feryatlar, sadece bir milletin değil, tüm insanlığın vicdanına yazılmış acı bir feryat ve zulümdür. Filistin, dinin özündeki merhamet ve adalet kavramlarının sınandığı bir sahnedir. Zeytin dallarının arasına gizlenmiş bir çocuk, gözlerinde kaybolmuş umutlarla hayata tutunmaya çalışır. O çocuğun bakışları, vicdanlarımızı sorgulatan bir aynadır; bizleri insanlığın özüne dönmeye çağırır. Din, o çocuğun gözlerinde parlayan bir yıldız gibidir; uzaklarda olsa bile, karanlığı delen bir ışık… Bugün Filistin’de bir annenin feryadı, göklere ulaşan sessiz bir dua gibidir. O dua, bize dinin yalnızca sözlerle değil, eylemlerle yaşanması gerektiğini hatırlatır. Din, insanı insan yapan değerlerin bir özeti gibidir; adaletin kılıcı, merhametin kanadı… Ancak bu değerlerin hayata geçmediği bir dünyada, o kılıç paslanır, o kanat kırılır. Filistin, kırılmış kanatların diyarı; adalet ve barışın özlenen, beklenen yurdu…

Din, insanlığa öğretir ki, fırtınanın en şiddetli anında bile umut vardır. Filistin halkının direnişi, dinin insana verdiği sabrın ve inancın en güçlü örneklerinden biridir. Onların her adımı, o zeytin dallarının kökleri kadar sağlam, her duası, yıldızlara yükselen bir müjde gibidir. Çünkü din, yalnızca bireysel bir huzur değil, toplumsal dayanışmanın ve umudun da kaynağıdır. Filistin’in çığlıkları, insanlığın vicdanına yapılmış bir çağrıdır. Din, bu çağrıya cevap verir hem bireysel kalpleri hem de toplumsal düzeni onarır. Barışın hüküm sürdüğü bir dünya, dinin özündeki sevgi ve adaletle mümkündür. Filistin’in zeytin dalları, bir gün barışla yeşerdiğinde, insanlık dinin gerçek gücünü bir kez daha hatırlayacaktır. Din, insanlığın hikâyesinde hem geçmişi hem de geleceği aydınlatan bir meşaledir. Filistin’in yaşadığı bu derin acılar, dinin ışığıyla çözülmeye muhtaçtır. Çünkü din, yalnızca bir inanç sistemi değil; insanlığın vicdanını, barış özlemini ve umut dolu yarınları şekillendiren en büyük rehberdir.

Biliniz ki, kalpleri saran bu alev bir gün bizleri de saracaktır. Zira Rabbim hüzünle yoldaştır onların yanında, umutla aydınlanmış kalplerin zorlu mücadelesi vardır. Rabbimiz, bu alevde yalnız kalmasınlar diye bizlerden onların davasına yoldaş olmamızı ister; vicdanlarımızı harekete geçiren bir çağrıdır bu. Filistin’in mazlum topraklarında yükselen feryat, yalnızca bir coğrafyanın değil, tüm insanlığın ortak acısıdır. Toprağa düşen her damla gözyaşı, bizlere Rabbimizin emanet ettiği vicdanın ne kadar kutsal olduğunu hatırlatır. Zeytin ağaçlarının arasında yankılanan dualar, bir çocuğun haykırışları ve sessiz bir annenin bakışları, bizleri insana ve insanlığa dair sorumluluklarımızla yüzleştirir.

Din, mazlumların sesi olmalıdır. Din, ötekileştiren değil; birleştiren, kucaklayandır bunu anlamalıyız. Kalpleri alevle alanların yanında duran bir sığınak, yaralı ruhlara ferahlık veren bir meltemdir ,İslam. Filistin halkının yanmış kalpleri, bizlere kendi ruhlarımızın aynasını sunar. O aynada gördüğümüz alev, bizlere Rabbimizin seslenişini duyurur: “Onlara yoldaş olun, onların yükünü paylaşın.”

Bu çağrı, sadece insani bir görev değil; aynı zamanda Rabbimizin rahmetinin, sevgisinin ve adaletinin bir tezahürüdür. Filistin topraklarında yankılanan acılar, dinin özündeki adaletin ve dayanışmanın her zaman canlı kalması gerektiğini bir kez daha gösterir. Din, sadece dua eden ellerin değil, mazlumun yanında duran adil yüreklerin de yolda kucaklaşmasıdır. Unutmayalım ki, kalpleri saran bu alev yalnızca bir uyarı değil, aynı zamanda bir davettir. İnsanlık, dinin özüyle hareket ettiğinde; hüzünle yoğrulmuş kalplere umut, zeytin dallarına barış taşır. Filistin’deki bu mücadele, dinin kutsal değerlerinin en güçlü yansımasıdır. O topraklarda yükselen sesler, Rabbimizin rahmet dolu çağrısını duyurur: “Mazlumun yanında olun, adaleti tesis edin. “Allah’u Ekber, vesselam.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar

Yunus Hoca yorumladı Ömür Tükenirken
muhammet yorumladı Ömür Tükenirken
Dilek Baysal yorumladı Şeker Tadında Vakitlerin Ardından