16.5 C
Bursa
13 Mart 2025 Perşembe
spot_img
Ana SayfaKuranRamazan'ın Gölgesinde Hucurat Suresine Bir Bakış

Ramazan’ın Gölgesinde Hucurat Suresine Bir Bakış

Ramazan’a hazırlık babında, Hucurat Suresi’nin insanı sarsan toplumsal ve bireysel prensiplerinin hayatımızdaki etkileri üzerinde durduk birkaç hafta. Daha birinci ayetten itibaren insanı içine çekiyor ve “Ey iman edenler” cümlesiyle kalbimize bir yolculuk başlatıyor. Bu sihirli çağrıyı, tam on sekiz ayetlik surede beş kere tekrarlayarak ona kulak vermemizi ve dikkat kesilmemizi istiyor.

Sure, insan iletişim ve ilişkilerini belli bir prosedürle hayatımıza işliyor. Önce dinin sahibi yüce Yaratıcı’ya ve elçisi Hz. Muhammed (sav)’e bir hazır duruşa çağırıyor bizi. Lakaytlıktan uzak, getirdiği mesajın evrenselliğini ve ciddiyetini anlatan tarzda bir uyarıyla bizi ayakta, hazır, nazır tutuyor.

“Ey iman edenler, Allah’ın ve Rasulü’nün önüne hiçbir şeyi geçirmeyin…” (Hucurat/1)

Yani, Müslümanlar olarak hayatımızın en tepe noktasında ve birinci sırada tek bir şey olabilir: Efendimiz’in (s.a.v.) Allah’tan bize getirdiği sistemin yaşantımızdaki yeri. Bu, tartışmasız her daim ilk sırada olacak; asla dünyevi hiçbir hırs ve heves önüne geçmeyecektir. Emirler anlaşılıp yerine getirildiği gibi, yasaklar da ciddiyetle tanınıp uzak durulan şeyler olmalıdır.

İnsan hayatını dizayn eden, gerek aile içinde gerek kendimize karşı görevlerimizde, gerekse çevremizle olan iletişimimizde bu kadar güzel ve hatadan vazgeçme ihtimalini kuvvetlendiren iç dinamikler oluşturan kurallar silsilesini kullar yazamaz.

Rabbimizin verdiği örnekler ve tamamen sanki canlı izliyormuşuz hissine kapıldığımız olaylar zincirinde hem iman etmenin hem de uyumlu bir mü’min olmanın şartları çok açık bir şekilde ifade edilmiştir bu surede.

Öğrencilerime, hiç olmazsa ayda bir kez mealini okumayı alışkanlık haline getirmelerini istediğim bu on sekiz ayet, hayatın tam kalbinden yakalıyor.

Sesimizin rengi, yüksekliği, tonundan, neyi nasıl söyleyebileceğimize kadar; jest ve mimiklerimizi nasıl yerli yerinde kullanabileceğimizi vurguluyor. İnsan bu ayetleri okuyunca susmak istiyor. “Daha az, öz ve anlamlı, usulünce konuşmalı,” dedirtiyor okuyucuya.

Yüksek sesle ve saygısızca kimseyle konuşmayın; çocuğunuzla, hizmetçinizle, eşinizle veya herhangi biriyle bile, diyor.

Sabrı ve sonuca ulaşmak için gerektiği kadar bekleyebilmenin nasıl bir erdem olduğunu idrak ettiriyor bize. Her cümlenin sonunda daralan kalbimize inşirah olsun diye, yüce Rabbimizin ne kadar merhametli olduğunu yüreğimize bir yağmur gibi serperek elimizden gelmediği yerlerde tövbeye sığınmamızın asudeliğine bırakıyor bizi.

Kıyamete kadar toplumun ve bireyin problemi olan söz taşıma, haber getirme, kişilerin ve toplumların arasını bozmak için yapılan faaliyetleri kınayarak bizi hep uyanık olmaya, araştırıp sormaya, ani kararlardan ve öfke ile kine kapılma konusunda ciddiyetle uyarıyor.

Her an, her yerde elçisinin ahlaki örnekliği ve getirdiği mesajların tazeliğine değinerek, aklımızın asla bize yetmeyeceğini, mutlak göklerden gelen emirlerin bizi bağlaması gerektiğini adeta haykırıyor.

Birbiriyle kavga etmiş kişi ya da toplulukların aralarının bulunmasını “Müslümanlar kardeştir” (Hucurat/10) düsturuyla perçinleyerek, bir vücudun azalarının her birinin acısını diğerinin duyduğu gibi, kardeşlik konusunda hassas bir teraziye koyuyor cümlemizin imanını.

Ayetler, o kadar kesif problemlerimizi anlatıyor ve imanımızı öyle hassas bir terazide tartıyor ki belki sadece bu sureyi okuyup amel etsek kurtuluruz.

İnsanı Hz. İnsan konumunda tutup bu denli değerli hissettiren ve eşitlikten uzak bir adalet duygusuna yükselten bu sureye hayran olarak bakıp devam ediyoruz.

Öyle, ağzı olanın konuşamayacağı; alay etmeden, kötü lakap takmadan, kimsenin onuruyla oynamadan (Hucurat/11), kalbini kırmadan, yukarıdan bakmadan huzur dolu bir sistemi adeta altın tepside sunuyor güzel Allah’ımız.

Yine, tövbe ve pişmanlığın kapısında biraz daha tutup kendimizi dinlettiriyor kendimize. “Zan etmeyin, birçok şey sizin sandığınız gibi değildir,” diyor. Kesin bilgi ve yakin istiyor. Yakin olup şahit olsanız bile konuşmayın; her bildiğiniz, gördüğünüz, duyduğunuz şey öyle olmayabilir, her yerde söylenmez, diyor ilahi kelam.

İnsanların itibarları, onların hayatlarıdır; oynamayın, yıkmayın, zalim olmayın, diyor ve tiksindiriyor bizi gıybetten, ayıp ve kusur aramaktan.

“Ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlandınız mı?” (Hucurat/12) diyerek ağzımızın tadını bozuyor, dedikoduya mahal bırakmayarak.

Toplumun erkek ve kadın cinsinden oluştuğunu ve cinsiyetin değil, takva yani sorumluluk bilinci derecemizin önemli olduğunu vurgulayarak (Hucurat/13), bizi sadece inanmış insan olmaya davet ediyor.

Bütün bunların Habîr olan Allah tarafından çok ince bir şekilde takip edildiğini söyleyerek kendimize çeki düzen vermemizi sağlıyor.

“İman ettim” demenin mallar ve canlarla sınanacağını, bunun da sadık imanın delili olduğunu tekraren hatırlatıyor.

Ve iman etmemizin Allah’ın bize bir minneti değil (Hucurat/17), lütfu olduğunu; bununla bizim şereflendiğimizi, izzete kavuştuğumuzu ve ne kadar saklı gizli şeyler varsa her birinin Kâdir-i Mutlak yüce Yaratıcı tarafından takip edilerek mutlaka değerlendirileceğini söyleyerek sureyi adeta göğsümüze bir iman ve İslam levhası gibi çakıyor.

Bu sureyi okuyan her insana, bilmenin yetmediğini, cahilliğin en büyük bedevilik olduğunu ve her şeyi gören, bilen Yaratıcı’nın daima bizimle olduğu düşüncesinin sevincini içimize oturtuyor. (Hucurat/18)

Hucurat Suresi’ni, hayat dersleri almak, nezaket ve adab-ı muaşeret sahibi olmak, haksızlıktan korkmak, korktuğundan Allah’a sığınmak, o kapıdan ümit kesmemek fakat küstahta olmamak için bir bilinç hâlinde okuyalım.

Önceki İçerik
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

SOSYAL MEDYA

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
4,338TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Yeni İçerikler

Son Yorumlar